EPA ve DHA nedir?

EPA ve DHA nedir?

Omega-3 vücuda alınması gereken bir yağ çeşididir. Diğer adı ise “balık yağı” olarak geçer ve sıklıkla bu ismiyle kullanılır. Omega-3 yağ asitlerinin üç tipi vardır. Bu tipler ALA, DHA ve EPA’dır.  DHA ve EPA, yaygın olarak tüketilen omega-3 türüdür. EPA, omega-3 yağ asidinin bir türüdür. EPA, Eikozapentaenoik Asit kelimesinin kısaltılmışı olarak kullanılır. Bu omega-3 türünü insan vücudu üretemediğinden bazı hayvan ve bitkisel kaynaklı besinlerden vücuda alınır.

Yapılan araştırmalara göre EPA, DHA ile vücuda alınırsa kalp sağlığı, damar hastalıkları ve kolesterol gibi hastalıklara karşı vücudu korumaya ve kan şekerini dengelemeye yardımcı olur. EPA, Norveç somonu, tuna balığı, morina balığı gibi soğuk okyanus sularında yetişen balık türlerinde bolca bulunur. EPA besin takviyesi şeklinde vücudu desteklemesi için alınması gerektiğinde balık yağlarını ya da direkt omega-3 içeren besin takviyelerini tercih edebilirsiniz. 

EPA’nın Faydaları Nedir?

EPA omega-3 yağ asidi kalp ve damar sağlığını desteklemek için önerilen türdür. Bununla birlikte vücut üzerinde başka faydaları da  bulunmaktadır. EPA omega-3 yağ asidinin faydaları aşağıdaki gibidir; 

·       Kalp Sağlığı; EPA asidi, DHA asidi ile birlikte alındığında normal kan değerleri seviyesinin korunmasına yardımcı olur. Ancak, bu noktada günlük alınan dozun büyük önemi vardır. yetişkinler üzerinde EPA’nın faydalarını görmek için günde 2 gram alınmalı ve günlük doz 5 gramı geçmemelidir. 

·       Çocuk Gelişimi; EPA çocuklardaki zihinsel gelişimi desteklemektedir. DHA kadar etkili olmasa da beyin gelişimi için EPA da beyin hücreleri için oldukça önemlidir.

·       Yağ Yakımı; Vücut metabolizmasının hızlandırdığından dolayı kolay yağ yakımını desteklemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, kilo vermeye yardımcı değil, yağ yakımını desteklemesidir.

·       Beyin için Oksijen ve Glikoz Sağlaması;  beynin çalışması için oksijen ve glikoza ihtiyaç vardır. EPA yağ asidi tüketildiği zaman bu oksijen ve glikozun beyine taşınması oldukça kolay olur. 

DHA Nedir?

DHA, omega-3 yağ asidinin en çok bilinen ve kullanılan çeşitlerindendir. Açılımı ise “Docosahexaenoic Acid” olarak tanımlanır. DHA, 22 karbon uzunluğunda 6 çift bağ yapısına sahip bir omega-3 yağ asidi çeşididir. DHA en çok balık, kabuklu deniz ürünleri, balık yağları ve balık alglerinde bulunur. Özellikle EPA gibi soğuk ve okyanus balıklarında yüksek miktarda DHA bulunur. Bunun nedeni ise balıklar bu soğuk okyanus sularında donmamak için bu maddesi üretiler.

Tuna balığı, somona ve morina balığının karaciğeri oldukça yüksek oranda DHA omega-3 yağ asidi içermektedir. Beynimizin yaklaşık %60’ı yağlardan oluşur. Bu yağ oranının da %40’a yakını DHA omega-3 yağ asididir. Bu durumları dikkate aldığımız zaman DHA beyin için oldukça önemli bir yağ asididir. DHA, sadece beyin sağlığı için önemli değil, aynı zamanda da göz sağlığı için de önemlidir. 

DHA’nın Faydaları Nelerdir? 

DHA beyindeki omega-3 yağ asitlerinin %97’sine yakını kadarını oluşturur.  Bu yüzden beyin için oldukça faydalı olan DHA yağ asidi, vücut için başka faydalar da sağlamaktadır. Bu faydalar aşağıdaki gibidir;

·       DHA beyin sağlığı için oldukça önemlidir çünkü beyindeki yağ asitlerinin %97’sini oluşturur. 

·       Beyin fonksiyonlarını destekler ve geliştirir.

·       Dil, duygu ve dikkatten sorumlu olan serebral korteksin bir bileşenidir.

·       Eğer beyinde yeteri kadar DHA bulunmazsa, beyin mevcut olan diğer yağları kullanır, bu da beyin fonksiyonlarının yeterince çalışmamasına neden olur. 

·       Beyinde düşün bir DHA seviyesi varsa, beyin yapısı küçülmektedir. Beyin sağlığı açısından DHA bileşeni oldukça önemlidir.

·       Beyin içinde hücreler arası iletişimi sağlar.

·       DHA beyin fonksiyonlarının korunmasına yardımcı olur.

Günlük EPA ve DHA İhtiyacı Nedir? 

Sağlık için oldukça önemli olan DHA ve EPA  doymuş yağ asitlerini dengeli beslenerek tüm besinlerden almak en ideal vücuda alma yoludur. Ancak besinlerin yetersiz kaldığı durumlarda tıbbi takviye alınabilir.  Peki “DHA ve EPA yağ asitlerinin kullanımı nasıl olmalıdır?” sorusunu cevaplamak gerekirse; aslında belirli bir kullanım zamanı ya da aralığı bulunmamaktadır.

Haftada iki kez yağlı balık tüketmek ve DHA ve EPA yönünden zengin bitkiler, yağlar tüketilmedir.

Tıbbi takviyeyle alınan DHA ve EPA  ise yağ içeren bir yemekle alınması önemlidir, böyle alınmasının sebebi ise vücuttaki emilimini arttırmaktır. Tok karnına almak mide rahatsızlıklarının önüne geçer. Genellenmiş bir kullanım dozu bulunmaktadır. Ancak en doğru dozu almanın yolu, bir doktora başvurmaktır.

GOED (Global Organization for EPA and DHA Omega 3s) günlük 500 mg DHA ve EPA tüketilmesi gerektiğini önermektedir. Fortim Vege ürünü hem veganların DHA ve EPA ihtiyaçlarını karşılarken içerisinde bulunana 300 mg DHA ve EPA, günlük değerlerinizin karşılanmasına yardımcı olur.

Sağlıklı Beslenmenin 3 İpucu

Sağlıklı Beslenmenin 3 İpucu

Sağlıklı beslenme hem vücut sağlığı, hem de vücut formu açısından oldukça önemlidir. bu sağlıklı beslenmenin “ne olduğu” , “faydalarının ne olduğu” kadar yaş aralığına göre sağlıklı beslenme düzeni de önemlidir. biz de sizin için Sağlıklı beslenmenin üç ipucunu derledik. Sağlıklı okumalar dileriz!

Sağlıklı Beslenme Nedir?

Sağlıklı beslenme insan vücudunun fonksiyonlarını kusursuz tamamlaması için oldukça önemli kavramdır. Tükettiğimiz besinler, vücutta biyolojik işlev ve fiziksel aktiviteler için gerekli olan enerjisi sağlar. Tüketilen besinlerde üç temel besin ögesi vardır. Bunlar; 

·       Karbonhidrat

·       Protein

·       Yağ

Bu temel besin öğelerinin yanında yan besin ögesi olarak tanımlanan;

·       Vitamin

·       Mineral besin değerleridir.

Tüm bu yan ve ana bileşenler, sindirim, dolaşım, solunum, boşaltım, sinir sistemi, iskelet ve kas sisteminin sorunsuz çalışması için gereklidir. Tüm bu vücut fonksiyonlarının sağlanabilmesi için sağlıklı beslenmek önemlidir. Sağlıklı beslenme programları kişilerin yaşına, sağlık durumlarına, cinsiyetlerine ve bulunduğu coğrafyanın özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Sağlıklı beslenmenin belirli bir kuralı olmasa da diyetisyen tarafından kişiye özel çeşitli besinlerden oluşturulmuş sağlıklı beslenme planı belirlenmelidir. 

Sağlıklı Beslenme Neden Önemlidir?

Vücut fonksiyonlarının kusursuz çalışması için sağlıklı ve dengeli önemlidir. Bunun için karbonhidrat, sağlıklı yağ, protein, vitamin ve mineral alınması gerekmektedir.  Sağlıklı ve dengeli beslenmenin vücut için birçok faydası vardır. Bu faydalar aşağıdaki gibidir;

·       İnsan bedeninin kas yapısını kuvvetlendirir ve kas yapısını destekler.

·       Zihin bulanıklığını önler, ve sağlı bir zihni destekler.

·       Bağışıklık sistemini güçlendirerek, hastalıklara karşı insan bedenin korur.

·       Vücudun daha enerjik, dinamik ve hareketli olmasını destekler.

·       Sağlıksız kilo alımının önüne geçer.

·       Uyku düzeni ve sağlıklı uyku üzerinde olumlu etkileri vardır. 

·       Çocuklarda boy uzamasını ve sağlıklı kemik gelişimini destekler.

·       Psikolojik olarak daha iyi bir ruh halinde olunmasını destekler.

·       Şeker, tansiyon ve kolesterol gibi hastalıkların önlenmesine yardım eder.

·       Yorgunluk ve halsizlik halini giderir.

Yaşa Göre Sağlıklı Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Sağlıklı beslenme durumu kişinin yaşına, sağlık durumuna ve vücudun ihtiyaçlarına göre değişmektedir. Size en uygun sağlıklı beslenme programları için diyetisyene başvurabilirsiniz. 

Çocukluk Dönemi Beslenme; 

2-5 yaş arası çocukların yetişkinlerde olduğu gibi enerjilerinin %50-%55’ini karbonhidratlardan, %10-%15’ini proteinlerden ve %30-%35’ini ise yağlardan sağlamaktadırlar. Bu yaş aralığındaki çocukların A,C ve D vitamini bakımından zengin besinler tüketmesi gerekir. Özellikle D vitamini kemik sağlığı açısından önemlidir. 

6-12 yaş aralığındaki çocuklar için de sağlıklı beslenme düzeni, çeşitli besinlerden sağlanması gerekmektedir. Tam tahıllardan zengin beşlinler tüketmeli ve vitamin ve mineral dengesi sağlanmalıdır. 

Ergenlik Dönemi Beslenme;

Bu dönemde vücudun ihtiyaçları hiçbir dönemde olmayacak kadar çoktur, çünkü çocuklar ergenlik döneminde büyür ve gelişirler. Bu dönemde oturtulan sağlıklı beslenme düzeni ileriki yaşlar için de sağlığı destekleyici niteliğe sahiptir. Bu dönemde doymuş ya ve kolesterol bakımından zengin hayvansal besinlerin yerine tam tahıllı, tam buğday , baklagiller ve meyve tüketilmelidir. Kemik sağlığı bu dönemde çok önemli olduğu için kalsiyum ve D vitamini alımına dikkat edilmesi gerekmektedir. 

20’li Yaşlarda Beslenme;

Beslenme düzenine dikkat etmek oldukça bu yaş aralığında da önemlidir. yaşlılık döneminde sağlık sorunlarıyla karşılaşmamak için bu yaşlarda sağlıklı beslenmek gerekir. Karbonhidrat, sebze, meyve, süt ve süt ürünleri, balık, yumurta içerek dengeli ve çeşitli bir beslenme düzeni olmalıdır. Eğer bu dönemde dengeli ve çeşitli beslenirseniz vücudunuzun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri almış olursunuz. Eğer bu yaşlarda çocuk sahibi olmak istiyorsanız; çinko bakımından zengin et, balık, süt, yumurta, fındık, soğan ve peynir tüketebilirsiniz.

30’lu Yaşlarda Beslenme; 

Bu yaşlarda egzersiz olduğundan daha da önemli hale gelmektedir. Eğer bu yaşlarda çocuk sahibi olmak istiyorsanız folik asit içeren besinleri sağlıklı beslenme listenize eklemelisiniz. 35 yaşından sonra kemik sağlığından bozulmalar olabilir. osteoporoz ( kemik erimesi) gibi sorunlarla karşılaşmamak için kalsiyum bakımından zengin besinler tüketilmelidir. Magnezyum, fosfor, D, C, B6 ve K vitaminleri ihmal edilmemelidir. 

Yaşlılık Dönemi Beslenme;

Fiziksel ve hormonal bozukluklar bu dönemde artmaktadır. Bunların yanında sindirim sistemim, dolaşım sistemi ve boşaltım sisteminin organlarının işlevlerinde değişiklikler meydana gelir. Sindirim sisteminin düzenli olması için öğün sayısı arttırılabilir. Öğün sayısının arttırıldığı gibi, porsiyon sayısının da azaltılması gerekebilir. Günlük sıvı tüketimine dikkat edilmeli ve bu doğrultuda tuz tüketimine dikkat edilmelidir. 

Pisilyum- Karnıyarık Otu Tüketmemiz için 5 Faktör

Pisilyum- Karnıyarık Otu Tüketmemiz için 5 Faktör

Pisilyum- Karnıyarık Otunun vücut üzerinde kalp sağlığından, kilo yönetimine kadar bir çok olumlu etkileri vardır. biz de sizin için Pisilyum- Karnıyarık Otu hakkındaki bilgileri sizin için derledik. Sağlıklı Okumalar dileriz!

Pisilyum- Karnıyarık Otu Nedir?

Pisilyum, karnıyarık otu olarak bilinmektedir. İsmini boyutunun çok küçük olması nedeniyle Yunanca ’da bit anlamına gelen “psylla” kelimesinden türetilmiştir. Oval ve büyük yapraklı, yaprak kenarları dalgalı ya da tırtıklı olan ve  kısa saplı bir bitkidir. Pisilyum- Karnıyarık otunun yapısında bol miktarda lif bulunur. Pisilyum- Karnıyarık otunun içeriğinde;

–       Beta-karoten

–       Kalsiyum

–       C vitamini

–       Stroller 

–       Yağ asitleri

bulunur. Pisilyum- Karnıyarık Otu dünyanın bazı ülkelerinde salatalarda, Türkiye’de ise bir çok hastalığın tedavisinde kullanılır. Pisilyum- Karnıyarık Otu 16. YY da ishal ve kabızlık tedavisinde kullanılırken, 17. YY ise  emziren kadınlara, gut hastalarının tedavisinde, hemoroit hastalığının tedavisinde ve göğüs ağrılarının tedavisinde kullanılmıştır. Pisilyum-Karnıyarık otunun kaygan yapısı sayesinde sindirim sisteminden kolayca atılır. 

Pisilyum-Karnıyarık Otu Faydaları Nedir?

Pisilyum- Karnıyarık otunun yapısı çözünebilir lif yapısına sahip olduğundan parçalanmadan ve emilmeden sindirim sisteminden direkt geçmesi olağandır. Pisilyum- Karnıyarık otu su içerisinde çözünebilen lifler gibi suyu çeker ve yumuşak hale gelir. Suyu çekmesiyle nedeniyle de hacminin birkaç katı kadar büyüyebilir. Bu yüzdende Pisilyum-Karnıyarık otunun birçok faydası vardır. Pisilyum- Karnıyarık otunun faydaları aşağıdaki gibidir;

·       Hacminin büyümesi nedeniyle tokluk hissi verir ve bu sayede kilo vermeye yardımcı olur.

·       Gaz giderici özelliği vardır.

·       Yüksek tansiyonu düşürücü etkisi vardır. 

·       Yara ve enfeksiyonların tedavisinde kullanılır.

·       Bakteri ve mantarların vücuttan atılmasına yardımcı olur. 

·       Kandaki glikoz seviyesini düşürdüğü için diyabet ( şeker hastalığına)  hastalarına yararlıdır.

·       Kan şekerini dengeler.

·       Kalp ve damar sağlığını destekler. 

·       Detoks etkisi vardır. 

Pisilyum- Karnıyarık Otu Yan Etkileri Nelerdir? 

Pisilyum- Karnıyarık otunun yan etkileri rastlanmamıştır. Ancak  Pisilyum- Karnıyarık Otu bağırsak hacminin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır ve bağırsaklar üzerinde müshil etkileri olduğundan bazı durumlarda yan etkileri görülebilir. 

Pisilyum- Karnıyarık Otunu yeni tüketmeye başladıysanız ve kullanmanız gereken dozdan daha fazla tükettiyseniz aşağıdaki yan etkiler görülebilir;

·       Karın ağrısı ve karında kramplar

·       İshal

·       Gaz sıkışıklığı

·       Bağırsak hareketleri

·       Mide bulantısı ve bulantıyla beraber gelen kusma

·       Karın ağrısı

Eğer alerjik bir bünyeniz varsa aşağıdaki yan etkileri vücudunuzda gözlemlemeniz olasıdır. Bu yan etkiler aşağıdaki gibidir;

·       Nefes almada zorluk

·       Kaşıntı 

·       Deri de döküntü

·       Yüz ve boyun çevresinde şişme

·       Kusma 

Pisilyum- Karnıyarık Otu Nasıl ve Hangi Miktarda Kullanılmalı?

Pisilyum- Karnıyarık Otu piyasada kapsül, granül, kabuk ya da toz formunda bulunmaktadır. Pisilyum- Karnıyarık otunun tavsiye edilen kullanım biçimi aşağıdaki gibidir;

Eğer kapsül olarak tüketiyorsanız;

·       Kapsül olarak gıda takviyesi yerine aldığınız Pisilyum- Karnıyarık Otunu bol su ile almalısınız. 

·       Günde iki kez üç kapsül olarak almanız tavsiye edilir. 

·       Unutmamak gerekir ki yeni başladığını bir takviye gıda ise 1 ya da 2 kapsül olarak tüketmelisiniz.

·       İlerleyen zamanlarda da en fazla günde 6 kapsül alınmalıdır. 

·       Aç karnına alınmalıdır. 

Eğer toz halini kullanıyorsanız;

·       Günde iki kez tüketilmelidir.

·       Bir bardak kaynar suya eklenerek tüketilebilir.

·       Suyun yanında ayrana, kefire, maden suyuna ya da meyve suyuna eklenerek de tüketilebilir. 

Çocuklarda Kullanımı; 

·       Küçük çocuklara, bir çay kaşığı kadar, suya eklenerek verilmelidir. 

·       Eğer çocuk 6 ila 12 yaş arasındaysa, bir bardak suya bir tatlı kaşığı Pisilyum- Karnıyarık Otu eklenerek verilebilir.

·       Yemeklerle birlikte de kullanılır.

·       Her öğünde 5-10 gram olmasına dikkat etmek gerekir. 

Pisilyum- Karnıyarık Otunu Kimler Kullanmamalı?

Pisilyum- Karnıyarık otunun herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır. Ancak, doktor tavsiyesi olmadan kullanılmaması gerekir, ayrıca takviye edici gıda yerine kullanılmalıdır, günlük besin değeri yerine kullanılmamalıdır. Pisilyum-karnıyarık otunun yan etkisi olmamasına rağmen bazı kişilerin kullanılması önerilmez. Kullanmaması gereken kişiler aşağıdaki gibidir;

·       Uzun süre tüketilmemelidir. 

·       Midesinde reflü şikayeti olan ya da mide reflüsünden şüphelenen kişilerin,

·       Peynir ile tüketilmemesi gerekir, çünkü peynir ile tüketildiğinde iltihaplanmaya neden olabilir, 

·       Aşırı çay, kahve ve asitli içecek tüketen kişilerin,

·       Alerjik bünyesi olanların,

·       Bir hastalığın tedavisi için düzenli ilaç kullanan kişilerin,

·       Hamile ve emzirme döneminde olan kadınların, 

·       Bebeklerin,

·       Bağırsak tıkanıklığı bulunan kişilerin,

·       Astım hastası olanların

pisilyum- karnıyarık otunu tüketmesi önerilmez.

Candida Mantarı Nedir?

Candida Mantarı Nedir?

Candida mantarı vücuda yararlı bir mantar türüdür. Candida mantarının vücuttaki miktarı arttıktan sonra tehlike gün yüzüne çıkmaya başlar. Yararlı olan bir mantar türü, çoğaldığı zaman tehlikeli/ zararlı hale gelmektedir. 

Candida Mantarı

Candida mantarı, asil adı “candida albicans” olan vücuttaki iç yüzeylerde, genellikle ağız içi, bağırsak ya da vajina içerisinde türeyen bir mantar türüdür. Doğal olarak vücut üzerinde bulunan aslında zararlı olmayan bir mantar türüdür. Candida mantarı, bağırsaktaki emilim ve sindirim süreçlerini desteklemektedir. Buradaki önemli nokta candida mantarının miktarıdır. Vücudun ürettiği normal bir miktar ise vücut için oldukça yararlı bir mantar türüdür. Ancak, bu mantar türü vücudun üretmesi gereken mantar miktarından fazla ise vücut için oldukça zararlı bir mantar türü haline gelebilir. Candida mantarı miktarı kontrol edilmediğinde hastalık haline geliyor. “yoğurt kesiği” gibi beyaz bir tabaka oluşturur. İnsanları hasta eden ve insanlar üzerinde görülen mantar türüdür. Candida mantarının aşırı çoğalmasına “candidiazis” adı verilmektedir. 

Candida Mantarı Oluşmasının Nedenleri Nelerdir? 

Candida mantarının miktarının çoğalması kişiyi hasta etmektedir. Bu da bedenizimi olumsuz etkiler. Candida mantarının miktarının artmasının bir çok nedeni bulunmaktadır. Bu nedenler aşağıdaki gibi sıralanabilir.

·       Sürekli antibiyotik kullanılması candida miktarını arttırmaktadır.

·       Doğum kontrol ilaçları vücuttaki özellikle de vajinadaki candida mantarı miktarını arttırmaktadır.

·       Diyabet ve insülin direncindeki dengesizlik vücutta bağışıklık sistemine zarar vermektedir. Bağışıklığı zayıflayan vücutta candida miktarının artışına rastlamak mümkündür. 

·       Kanser tedavileri ve bağışıklık sistemi hastalıkları da bakteri mantar arasında denge bozulduğu için candida mantarı oluşumu artar.

·       Aşırı stres candida mantarı üzerinde olumsuz etkisi vardır. 

·       Astım hastalarına uygulanan solunum yolu tedavileri candida mantarının çoğalmasına neden olabilir. 

Candida Mantarı Belirtileri Nedir?

Candida mantarının vücudunuzda olup olmadığını anlamanız gerekmektedir. Bu yüzden de vücudunuzdaki bazı belirtileri belirli bir süre gözlemlemelisiniz. Candida mantarının belirtileri aşağıdaki gibidir;

·       Kronik Yorgunluk; Candida besinlerin emilimine yardım eden bir mantar türüdür. Ancak, çoğaldığı zaman besin eksikliklerine yol açmaktadır. Bu da yorgunluğa sebebiyet verebilir. 

·       Hormonal Bozukluklar; Kadınlarda adet düzensizliği, erkeklerde meme büyümesine neden olabilir. 

·       Genital Bölgede Kaşıntı; genital bölgelerde kaşıntı, kötü koku, cinsel ilişki sırasında ağrı, beyaz renkli akıncı varsa bu candida mantarından kaynaklanıyor olabilir. 

·       Ağız İçinde Pamukçuk; ağız içerisinde meydana gelebilir. Ağızda oluşan candida mantarı tedavi edilmezse, kalp kapakçığına, akciğere ve karaciğere doğru yayılabilir. 

·       Sinüzit Enfeksiyonları; Candida mantarı sinüziti etkiler. Kesilmeyen öksürük ve geniz akıntısına neden olabilir.

Candida Mantarı Nasıl Tedavi Edilir? 

Candida mantarını vücutta dengelemek  elbette mümkündür. Bunun için aşağıdaki noktalara dikkat etmelisiniz;

·       Şeker ve karbonhidrattan uzak durmalısınz. Özellikle, şeker candida mantarı miktarını arttırır.

·       Basit şeker içeren yiyeceklerden uzak durun.

·       Nişastalı sebzelerden uzak durun.

·       Alkol tüketmeyiniz.

·       Sarımsak, hindistancevizi yağı ve zerdeçal gibi mantar önleyici besinleri tüketiniz.

·       Günlük takviye gıda almayı ihmal etmeyiniz. Bu takviye gıdalar;

–       Günlük 10 gram glutamin takviye gıda,

–       Omega-3 

–       D Vitamini

·       Toksinlerden ve alerjenlerden uzak durmalısınız.

·       Gluten ve lektin içeren besinlerin tüketimini azaltmalısınız. 

Candida Testi Nasıl Yapılır?

Eğer candida mantarının belirtilerini vücudunuzda gözlemliyorsanız, bu mantar türünün sizde olup olmadığını evde kendiniz de test edebilirsiniz.  Candida mantarı testi şöyle yapılmaktadır.

Candida Testi;

·       Gece aç uyumalısınız. 

·       Sabah kalktığınızda hiç yemek yememelisiniz  ya da bir şeyler içmemelisiniz.

·       İçi görünen bir bardağa su doldurun ve tükürün.

·       5 dakika bekleyin.

Eğer bardakta suyun yüzeyinde duran iplikli mikroorganizmalar varsa, bardağın dibine çöken bir tabaka varsa ya da buluta benzeyen suda yüzen tabaka varsa, sizde candida mantarı olma ihtimali vardır. Candida mantarı ipliksi yapıya sahiptir ve su yüzeyinde tortulu gözükebilir. Sağlıklı tükürükte ise suyu yüzeyinde tortu olmaz.  Elbette ki, candida mantarı taşıyıp taşımadığınızı netleştirmek için hekime muayene olmayı ihmal etmemelisiniz.

Sağlıklı bir vücut için ihtiyacınız olan takviye gıda ürünlerimizi incelemek için ürünler sayfamızı ziyaret ederek ürünlerimiz hakkında detaylı bilgi alabilir, ürün içeriklerimizi inceleyebilir ve online olarak ürünlerimizi satın alabilirsiniz. Ayrıca sağlıkla ilgili birbirinden değerli yazılarımızı okuyarak bilgi edinebilirsiniz.

Gluten Nedir?

Gluten Nedir?

Glüten, buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllarda bulunan bitkisel protein olarak tanımlanmaktadır. Glüten, eklendiği ürünlerin ya da besinlerin kıvam almasını, esnek olmasını ve yumuşak olmasını sağlar. Yani glütenin bağlayıcı özelliği vardır. bu özellikleri sayesinde glüten gıda endüstrisinde  oldukça sık kullanılan bir üründür. Glüten en çok hazır ürünler, ekmek, makarna gibi elde yapılan ürünlerde yani hamur işlerinde bulunur. Ancak bulgur, irmik gibi bazı tahılların yapısında da doğal olarak glüten vardır. Glüten gıda  endüstrisinin yanında kozmetik ürünlerinin üretiminde de kullanılmaktadır. Diş macunu ve tutkal gibi bir çok üründe kıvam arttırdığı için glüten kullanılmaktadır.  Glüten, çoğu insanın vücudu tarafından tolere edilebilirken, bazı insan vücutlarında alerjik reaksiyona neden olabilir. 

Glutenin Faydaları Nelerdir?

Glüten, birçok besinde bulunmaktadır. Gluten yiyeceklere kıvam, esneklik ve yumuşaklık katmaktadır. Yiyecek yapımında faydası olduğu gibi, insan vücuduna da faydaları bulunmaktadır. Glütenin faydaları aşağıdaki gibidir;

·       Bağırsaklardaki faydalı bakterilerin çoğalmasını sağlar.

·       Probiyotik olarak kabul edilir.

·       Kilo kontörlünü sağlar.

·       İnsülin direncini korur. 

·       Kalp damar sağlığını korur.

·       Beyin felcinin önüne geçer.

·       Diyabet ve diyabetli ilgili hastalar üzerinde etkilidir. 

Glutenin Zararları Nelerdir? 

Gluten bir çok vücutta olumsuzluklara neden olmazken, bazı alerjik bünyelerde glütenin zararları görülebilir. Glütenin zararlarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. Glütenin zararları;

·       Çölyak hastalığına neden olabilir. Çölyak hastalığı, ince bağırsağın emilim noktalarını azaltarak sindirim bozukluklarına yol açar. 

·       Yeteri kadar besin alınmadığı için kemik erimesi meydana gelebilir. 

·       Kansızlık görülebilir.

·       Diş çürükleri görülebilir.

·       Büyüme geriliği görülebilir.

·       Boy kısalığı meydana gelebilir.

·       Halsizlik ve yorgunluk söz konusu olabilir.

·       Regl düzeninde bozukluklar görülebilir. 

·       Ergenlik gecikmesi gibi durumlar söz konusu olabilir.

·       Tiroid hastalığına neden olabilir.

·       Cilt hastalıkları meydana gelebilir. 

·       İnce bağırsak kanserine yol açar. 

·       Vücutta kızarıklık ve nefes darlığı yapabilir. 

·       Çarpıntıya söz konusu olur, hastaneye gitmenize sebebiyet verebilir.

Gluten Hangi Besinlerde Bulunur? 

Gluten, bazı insanların vücutlarına etki etmezken, bazı insanları hasta edebilir. Özellikle glüten, arpa, buğday ve çavdar gibi tahıllarda bulunmaktadır. Glutenin bulunduğu besinler aşağıda sıralanmıştır. Glutenin bulunduğu besinler;

·       Ekmek, simit poğaça ve lavaş gibi hamur işlerinde glüten bulunur. 

·       Makarna, kuskus, bulgur ve hububatlarda glüten bulunur.

·       İrmik

·       Şekerlemeler

·       Pasta ve kek ürünleri

·       Malt tatlandırıcısı ve malt ürünleri içeren yiyecek ve içeceklerde

·       Graham, fosfat ve doğal buğday unundan yapılan besinlerde

·       Patates kızartması, cips gibi işlenmiş et ürünlerinde

·       Soya sosu ve modifiye edilmiş nişastalarda

·       Soslu kuruyemişlerde

·       İşlenmiş gıdalarda 

Glüten bulunmaktadır. Glütene karşı duyarlılığı olan insanların paketli gıdaları almadan önce paketlerin arkasında bulunana içeriğini okumasını öneririz. 

Gluten Bulunmayan Besinler Nelerdir? 

Doğal olarak içeriğinde glüten barındıran besinler olduğu gibi doğasında glüten barındırmayan besinler de vardır. glüten barındırmayan besinler iki farklı gruba ayrılabilir. Bu gruplar şöyledir;

·       Glüten içermeyen Tahıl ve Tohumlar

–       Mısır

–       Pirinç

–       Kinoa,

–       Chia,

–       Keçiboynuzu,

–       Keten tohumu,

–       Tef,

–       Darı,

–       Karabuğday,

–       Amarant,

–       Yulaf.

·       Glüten içermeyen Sağlıklı Besinler 

–       Et ve deniz ürünleri,

–       Yumurta,

–       Sebzeler,

–       Baklagiller,

–       Süt ürünleri,

–       Meyveler,

–       Kuru yemiş,

–       Kök ve yumrular.

Beslenmeniz için besin seçerken olabildiğince glüten içermeyen besinler tercih edebilirsiniz. Paketli gıdaların içeriğinde glüten içermez ürünlerini satın alabilirsiniz. Bu yüzden de paket içeriği okuma alışkanlığı kazanmanız gerekir. Burada önemli olan nokta ise glütensiz işlenmiş gıdalar, nütrientler bakımından oldukça yetersizdir, bu yüzden de yüksek kalori ve katkı maddeleri içerebilir. Yani her glütensiz paket gıda, göründüğü kadar masum olmayabilir. 

Glüten Alerjisi Nasıl Anlaşılır?      

Sindirim sisteminde meydana gelen bir takım sıradan olmayan belirtiler glüten alerjisinin en sık görülen belirtilerindendir. Kansızlık ve kilo kaybının görülmesi de glüten alerjinin en sık rastlanan diğer belirtileri arasındadır. Bu belirtileri kendinizde gözlemlediğinizde bir hekime başvurmanızı tavsiye ederiz. Hekim sizi muayene ettikten sonra sizi çölyak hastalığının olup olmadığını teşhis etmek için test yaptırmanızı talep edecektir. Çölyak tanısını koymak için de iki yöntem vardır. bu yöntemler aşağıdaki gibidir;

·       Kan testleri; tTG- ıgA testleri en çok uygulanan testlerdir. Eğer bu testler pozitif sonuçlanırsa, bu testi doğrulamak için doku biyopsisi yapılır.·       İnce bağırsak biyopsisi; bağırsaklarda meydana gelen hasarları teşhis etmek için ince bağırsaktan küçük bir doku örneği alınarak yapılır.

 

“Glüten nedir” başlıklı yazımızı severek okuduysanız ve sağlıklı beslenme konusununa ilgi duyuyorsanız “Pisilyum- Karnıyarık Otu Tüketmemiz için 5 Faktör” başlıklı yazımızı da okuyabilirsiniz.

Çölyak Hastalığı

Çölyak Hastalığı

Son yıllarda sıkça duyulan ve gündeme gelen glüten ve glütensiz beslenme türlerinin nedeni çölyak hastalığıdır. Çölyak hastalığı glütende karşı vücudun bağışıklığının olmasından dolayı meydana gelir. Çölyak hastalığı doğuştan olabileceği gibi sonradan da oluşabilen bir hastalık türüdür. Çölyak hastalığı, genellikle genetik faktörlere bağlı meydana gelse de çevresel faktörler de bu hastalık üzerinde etkilidir. Biz de sizin için çölyak hastalığı hakkındaki bilgileri düzenledik. Sağlıklı okumalar dileriz!

Çölyak Nedir?

Çölyak hastalığı, günden güne artan ve yaygın bir hale gelen hastalık türüdür. Bir çok ülkede yapılan bazı araştırmalara göre, her 70 kişiden birinde ve her 200 kişiden birinde çölyak hastalığı bulunmaktadır. Çölyak hastalığı, glüten ile ilişkisi olan bir hastalık türüdür. Birçok tahılda bulunan doğal protein olarak adlandırılan glütenin insan vücudunda bağışıklık sisteminin tepki vermesi sonucunda ortaya çıkar.  Çölyak hastalarında glüteni parçalayan enzimlere karşı vücut bağışıklık üretmiştir. İnce bağırsakta oluşan iltihaplanmanın sonucunda meydana gelen belirtilere göre çölyak hastalığının teşhisi hekim tarafından yapılır. Çölyak hastalığının alerjik semptom olup olmaması hala araştırma sürecindedir. Bu konuda net bir kanı ve veri bulunmamaktadır. 

Çölyak Hastalığı Nedenleri Nelerdir?

Çölyak hastalığı genetik bir hastalıktır. Çölyak hastalarının, 1. Dereceden yakınlarında çölyak hastalığın olma olasılığı %10’dur. Çölyak hastalığı sonradan gelişebilen ve ortaya çıkabilen bir hastalık türüdür. Çölyak hastalığının nedenleri aşağıdaki gibidir;

·       Genetik Faktörler

·       Çevresel faktörler

·       Bağışık sisteminin glütene direnç göstermesi 

·       Beslenme alışkanlıkları (glüten ağırlıklı beslenme)

·       Bağırsak bakterileri

·       Gastrointestinal enfeksiyonlar (ağız ile anüs arasında ki tubüler yapı (hücre ve doku içindeki yapı) ve  ile ilgili bir çok organdan oluşan ve temel görevi sindirim olan sistem enfeksiyonları)

Çölyak Belirtileri Nelerdir? 

Çölyak hastalığının tek bir belirtisi olmadığı gibi her çölyak belirtisi de her hastada olmaz. Çölyak hastalığının belirtileri zamana bağlı olarak değişebilir. Yani çocukluk döneminde başka, yetişkinlik döneminde başka belirtilerin görülmesi söz konusu olabilir. Ancak çölyak hastalığının belirtilerini sıralayacak olursak, aşağıdaki gibidir;

·       Kusma

·       İshal

·       Kabızlık

·       Kilo kaybı

·       Yorgunluk

·       Sinirli olma hali

·       Davranış anormallikleri,

·       Büyümede gelişim aksaklıkları, yaşa göre boyda kısalık, öne çıkan karın, yaşa göre sert kaslar

·       Dikkat eksikliği

·       Kemik ağrıları

·       Kan değerlerinin ve kemiklerdeki kalsiyum değerlerinin düşmesi

·       A, E, D ve K vitaminlerinin eksikliğine bağlı gelişen bulgular,

·       Demir eksikliği anemisi,

·       Kemik ya da eklem ağrısı

·       Karaciğer hastalıkları,

·       Safra kesesi hastalıkları,

·       Depresyon 

·       Anksiyete

·       El ve ayaklarda karıncalanma

·       Migren

·       Regli (adet düzensizliği)

·       Kısırlık

·       Tekrarlayan düşük

·       Ağız içi yaralar

Çölyak Hastaları Neler Tüketebilir? 

Çölyak hastalığına sahip olan insanların dikkat etmesi gereken unsurlar vardır. bu unsurlardan bir tanesi diyet programlarıdır. Çölyak hastaları her besini tüketemezler. Çölyak hastalarının tüketebileceği besinler aşağıdadır;

·       Sebze 

·       Meyve

·       Bakliyat

·       Katkısız yağ çeşitleri

·       Yumurta 

·       Bal 

·       Reçel

·       Zeytin

·       Et ürünleri

·       Balık ürünleri

·       Tavuk ürünleri

·       Unsuz konserveler

·       Mısır, pirinç ve patates ve bunların unu,

·       Kestane, nohut, soya ve üzüm çekirdeği unu

·       Evde kurutulmuş baharatlar

Bu besinlere ek olarak dikkat edilmesi gerekenler aşağıda sıralanmıştır;

·       Doğal gıdalarla beslenmeye dikkat edilmelidir.

·       Dışarıda yemek yerken dikkatli olunmalı ve içeriği sorulmalıdır.

·       Etiket okumadan paketli gıda tüketmeyiniz.

·       İlaçların, kozmetik ürünlerin glütensiz üretilmiş olmasına dikkat ediniz.

·       Yemekleri pişirirken ve yemeklerin hazırlıkları aşamasında glütenli ürünler ile temasından kaçınmalısınız. 

Çölyak Hastalarının Tüketmemesi Gereken Besinler Nelerdir? 

Çölyak hastalarının her besini olduğu gibi tüketmeleri doğru değildir. Bu yüzden de uzak durmaları gereken bazı besinler vardır. Bu besinler aşağıda sıralanmıştır. 

·       Buğday unu, arpa, çavdar ve yulaf barındıran yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Bu yiyecekler;

–       Bulgur

–       Bulgur pilavı

–       İrmik

–       Makarna

–       Şehriye

–       Kuskus

–       Ekmek

–       Pasta

–       Kurabiye

–       Bisküvi

–       Börek

–       Gofret

–       Çörek

–       Simit

–       Kraker

–       Dondurma külahı

–       Unlu tatlılar

–       Glüten içeren salça

–       Ketçap

–       Un içeren çorba çeşitleri, soslar, tarhana

–       Yarma

·       Galeta unu ya da buğday ununa batırılarak kızartılan yiyecekler

·       Malt ve malt ürünleri içeren içecekler

·       Glüten içeren paketli besinler

–       Sirke

–       Çikolata

–       Dondurma

–       Mayonez

–       Sakız

–       Puding

·       Tuzlu ve soslu kuruyemişler. Bu besinler glütenle kavrulduğu için tüketilmemelidir.

Çölyak hastası bireylerde bazı besinlerin tüketilmemesinden dolayı multivitamin ve mineral eksikliği görülebilir. Bu sebeple çölyak hastalarının doktoruna danışarak takviye gıda, vitamin veya mineralleri kullanması uygun olacaktır.

Alg Yağının Faydaları Nelerdir?

Alg Yağının Faydaları Nelerdir?

Algler alg yağı içeren eşsiz Omega-3 kaynaklarındandır. Bu yüzden de insan sağlığı için oldukça önemli ve faydalıdır. Biz de sizin için alg yağı hakkındaki bilgileri derledik. Sağlıklı okumalar dileriz. 

Alg Yağı Nedir?

Algler, deniz ve gölet kıyılarında bulunan yeşil tabakalardır. Bu deniz ve gölet organizmaları, içinde bulundurduğu eşsiz omega-3 içeriğinden dolayı laboratuvar ortamında da yetiştirilmektedir. Alg  yağı, yosun yağı olarak da bilinmektedir. Alglerin içerdiği Omega-3 insan sağlığı için oldukça gerekli ve faydalıdır. Omega-3 kaynağı olarak bilinen bir çok omega 3 içerikli besin  insanlar tarafından çok sık tüketilmemektedir. Bu gerek vegan- vejetaryen beslenme anlayışından dolayı olabilir, gerekse balık sevmemekten dolayı olabilir.

Ayrıca balık yağını tüketirken de kokusu ve tadından dolayı zorlanıyorsanız, alg yağı sizin için oldukça tüketilebilir omega-3 kaynağı olabilir.  Algler, mikro-alg olarak bilinen tek hücreli mikroskobik canlılardır. Başta yosunlar olmak üzere 40 bin civarında türü bulunur. Tüm bu alg türlerinin enerji kaynağı, güneş ışığı ve ultraviyole yani UV ışığı, karbondioksitten meydana gelen enerjiye dayanır. 

Alg Yağı Faydaları Nelerdir?

Alg yağları vücut için oldukça önemli omega-3 kaynağıdır. Bu yüzden de insan vücuduna birçok faydası bulunmaktadır. Alg yağlarının faydaları aşağıdaki gibidir;

·       Kalp ve damar sağlığını destekleyebilir;  alg yağı kalp ritmini düzenler ve kanın pıhtılaşmasının önüne geçer. 

·       Kaygı ve depresyon belirtilerini azaltır; Alg yağları depresyon ve kaygı seviyesinin düşmesine yardımcı olur, bu yüzden de alg yağının tüketilmesi tavsiye edilir.

·       Alzheimer görülme oranını azaltır. Alzheimer hastalığı, hafıza kaybına, erken bunamaya neden olabilir. Alg yağları da Alzheimer hastalığının görülme riskini düşürür.

·       Hafızayı güçlendirir; Alg yağları hafızanın güçlenmesine ve bazı bilgilerin akılda tutulmasına yardımcı olur. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken nokta, ne zaman ve hangi miktarda kullanılacağıdır. 

·       Göz sağlığını destekler.

·       Kan basıncının düşmesine yardım eder. 

Alg Yağı Hangi Besinlerde Bulunur?

Alg yağı ve bütün alg türleri ana tip omega-3 yağ asitleri yani eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA) bakımından oldukça zengindir. Bu yüzdende algler içerdiği omega-3 yağ içeriğinden dolayı laboratuvarlarda yetiştirilmektedir.  Alglarde bulunana Omega-3 türü aynı zamanda balıklarda da bulunmaktadır. Alg yağları saflaştırılarak hayvan yemleri, kümes hayvanlarının yemlerinde ve balık yemlerinin içeriklerini zenginleştirmek için birçok alanda kullanılmaktadır. Alg yağı bebek mamaları, diğer tüketilebilir gıdalarda ve bitki bazlı üretilen vitaminlerde, bitkisel bazlı omega-3 takviye gıdalarda kullanılır. 

Alg Yağı Nasıl ve Ne kadar Kullanılmalıdır?

Sağlık kuruluşları günlük EPA ve DHA yani Omega-3 kullanımını 250 ila 1.000 mg olarak vücuda alınmasını öneriyorlar. Aslında haftada iki kez balık tüketmek omega-3 ihtiyacınızı karşılar. Ancak, eğer balık tüketmek istemiyorsanız ya da tüketemiyorsanız,  takviye gıda almanız doktorlar tarafından önerilmektedir. Aynı şekilde balık tüketemediğiniz durumlarda, Alg yağı vücudunuzun ihtiyacı olan   Omega-3 değerini karşılayacaktır.

Alg yağı takviyesi alırken porsiyonda en az 250 mg EPA ve DHA bileşenlerinden birini seçmeye özen gösterin. Alg yağını, %100 vegan içerik olan  Fortim OmegaVege takviye gıda ürününün içinde bulmanız mümkündür. Bunun için ve diğer Fortim ürünleri için ürünler sayfasını ziyaret edebilirsiniz.  Eğer bazı hastalıklara sahipseniz mesela yüksek trigliserit ve yüksek kan basıncı gibi, mutlaka doktorunuza danışmanızı öneririz. Doktorunuz size ne kadar Alg yağı tüketebileceğinizi söyleyecektir. 

Alg yağı içeren takviye gıdaların oksitlenebileceği ve katılaşabileceğini unutmayın. Jel formülündeki kapsülleri serin ve kuru yerde saklamanızı öneririz. Alg yağı günün her saatinde kullanılabilir. Ancak, alg yağının vücut için emiliminin daha kolay olabilmesi için özellikle yağ içeren bir besin ile tüketilmesi önerilmektedir. 

Alg Yağının Yan Etkileri Nelerdir?

Omega-3 içeren Alg yağlarının tüketilmesi oldukça güvenli ve faydalı olarak görülür ancak, günlük kullanım dozuna dikkat etmek gerekir. Yeteri kadar alınmadığı zaman farklı yan etkiler gözlenirken, gereğinden fazla tüketildiğinde farklı yan etkiler gözlemlenebilir.  Her ne kadar balık yağı sevilmeyen bir tat, mide ekşimesi, gaz çıkarma, sindirim bozukluğu ve mide bulantısı gibi yan etkileri olsa da, yosun yağı kullanımından sonra bu yan etkilerin sadece birkaçı gözlemlenmiştir.

Omega-3 takviyeleri bazı ilaçlarla da etkileşime girebilir ve bazı ilaçların emilimini engelleyebilir, Alg yağını tüketmeden önce kullandığınız diğer ilaçları da söyleyerek kullanım durumuyla ilgili hekime danışabilirsiniz. Özellikle, omega-3 çeşitlerinin kan inceltici özellikleri olabilir ve warfarin gibi antikoagülan ilaçları etkileyerek kanama riskini  artırabilir .

Yaz Yorgunluğunun Sebepleri

Yaz Yorgunluğunun Sebepleri

Yorgunluk ve halsizlik, belirli dönemlerde karşı karşıya kalınan sorunlardandır. Dönemsel olarak yaşanan yorgunluğun ve halsizliğin birden çok nedeni olabilir. Çoğu durumlarda yorgunluk ve halsizlik mevsimsel olarak ortaya çıkmaktadır. Mesela, sık sık duyduğumuz bahar yorgunluğu, yaz yorgunluğu. Yorgunluk ve halsizlik havaların ısınmasıyla daha da artmaktadır. Bu yazıda yorgunluk ve halsizlik hakkındaki bilgileri sizin için derledik. Sağlıklı okumalar dilerim!

Sıcak Yorgunluğunun Belirtileri Nelerdir? 

Uzmanlar tarafından, sıcak yorgunluğu, yüksek sıcaklara maruz kaldıktan sonra meydana gelen hastalık olarak tanımlanmaktadır. Yazın aşırı sıcaklar yorgunluk ve halsizliğe neden olmaktadır. Sıcaklığa bağlı yorgunluğun iki farklı çeşidi vardır. 

–       Susuzluğa bağlı yorgunluk; Sıcak havalarda susuzluk, baş ağrısına neden olurken, ayrıca, tuz tüketiminin azalmasına bağlı olarak da mide bulantısı, kusma, kas krampları ve baş dönmesi görülebilir. 

–       Sıcak yorgunluğu; sıcak çarpması meydana gelebilir ve bu durum ciddiye alınmalıdır. 

Sıcak yorgunluğunun belirtileri aşağıdaki gibidir; 

–       Kafa karışıklığı

– Koyu renkli idrar (susuzluk belirtisi)

– Baş ağrısı ve dönmesi

– Bayılma

– Yorgunluk

– Kas veya karın krampları

– Mide bulantısı, kusma veya ishal

– Soluk cilt

– Aşırı terleme

– Hızlı kalp atımı

 Yaz Yorgunluğunun Sebepleri Nelerdir? 

Yaz yorgunluğu, bahar yorgunluğu gibi değişen mevsim koşullarına ve mevsim sıcaklıklarına göre meydana gelmektedir. Aşırı sıcaklıkla birlikte terleme de artar ve bu da su kaybına neden olur. Bunların sonucunda da halsizlik ve yorgunluk meydana gelir.  Yaz yorgunluğunun nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir;

·       Terleme durumu olmasa bile hava sıcaklığının etkisiyle yorgunluk ve halsizlik meydana gelebilir.

·       Uzun süre güneş altında kalmak yaz aylarında yorgunluk ve halsizliğe neden olur. 

·       Uzun süre güneşlenmek, uzun süre iş için güneşe maruz kalmak yorgunluk ve halsizliğe neden olur. 

·       Yaz aylarında daha sık kullanılan klimalar da yorgunluk ve halsizlik yapabilir. 

·       İshal olmak, yazın sıcakla birlikte su kaybına neden olduğu için yorgunluk ve halsizliğe neden olur. 

·       Yaz aylarında uyku düzenin değişmesi, geceleri sıcaktan uyuyamamak ya da uyku bölünmesi halsizlik ve yorgunluğun nedenlerindendir. 

Sıcak Yorgunluğunda Kimler Risk Altındadır? 

Sıcak çarpması için belirli bir yaş grubu ya da cinsiyet olarak özel bir risk grubu yoktur. Bu yüzden, diğer hastalıklara sahip olanlar ya da yaralanma durumlarında hassas olan insanların, sıcaktan da diğer insanlara göre daha çok etkilenirler. Bu kişiler aşağıdaki gibidir;

  • Kalp hastaları,
  • Tansiyon hastaları,
  • Diyabet hastaları,
  • Kanser hastaları,
  • Normal kilosunun çok altında ve çok üzerinde olanlar,
  • Psikolojik ya da psikiyatrik rahatsızlığı olanlar,
  • Böbrek hastaları,
  • 65 yaş üzeri kişiler,
  • 5 yaş altı çocuklar,
  • Hamileler,
  • Sürekli ve bilinçsiz diyet uygulayanlar,
  • Yeterli miktarda su içmeyenler.

Sıcak çarpmalarında ilk yardım olarak aşağıdaki uygulamalar yapılabilir;

·       Sıcak çarpmasından etkilenen kişi serin ve havadar bir yere alınır,

  • Sıcak çarpmasından etkilenen kişinin üzerindekiler çıkarılır,
  • Sırt üstü yatırılır ve kol ve bacaklar yüksekte olacak şekilde desteklenir,
  • Bulantısı yoksa ve bilinci açıksa su ve tuz kaybını gidermek için 1 litre su -1 çay kaşığı karbonat -1 çay kaşığı tuz karışımı sıvı ya da soda içirilebilir. 

Yaz Yorgunluğunu Önlemenin Yolları Nelerdir? 

Yaz yorgunluğu bir çok neden bağlı olarak meydana gelebilir. Bu yazıda bulunmayan ama başka ciddi sebeplere yorgunluk ve halsizliğe neden olabilir. Bu yüzden halsizlik ve yorgunluk hissettiğiniz de bir hekime başvurmanızı öneririz. İşte yazın yorgunluk ve halsizlik yaşamamak için yapmanız gerekenler:

·       Alkol ve sigara gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmalısınız, böylece bağışıklık sisteminizi daha güçlü olacaktır. 

·       Aşırı kafeinli içeceklerden uzak durmalısınız. 

·       Vücudunuzun ihtiyacı kadar sıvı tüketmeye özen gösterin.

·       Akşamları serin saatlerde hafif egzersizler yaparak gece uykunuza destek olabilirsiniz.  

·       Yaz sebze ve meyvelerinden oluşan çeşitli sağlıklı beslenme düzeni oluşturmalısınız. 

·       Beslenme düzeninize ve sıvı tüketimine ek detox suyu da ekleyebilirsiniz. Böylece hücrelerin yenilenmesine ve canlanmasına yardımcı olabilirsiniz. 

·       Açık renkli kıyafetler tercih etmelisiniz. 

·       Doktorunuzun önerisiyle multivitamin gibi vitamin takviyelerilerini vücudunuzun ihtiyacı kadar almayı ihmal etmeyin. 

D Vitamini Nasıl Kullanılmalıdır?

D Vitamini Nasıl Kullanılmalıdır?

D Vitamini kullanımı insan sağlığı açısından önemlidir. Vücutta yeteri kadar bulunması gerekir ve d vitamini vücutaki düzenini korumak için önemlidir. Vitamin kullanımının önemli olduğu şu günlerde, D Vitamini ile bilgilerle sizlerin karşısındayız. D Vitamini hakkındaki bilgileri sizin için derledik, sağlıklı okumalar dileriz! 

D Vitamini Nedir? 

D Vitamini,  yağda çözünen, karaciğer ve yağ dokusunda depolanan vitamin çeşitidir.  Bu vitamin türü kalsiyum ve fosfor emilimi üzerinde  önemli etkileri vardır. İskelet, kemik gelişimi ve kemik sisteminin mineralleşmesi sürecinde etkin rol oynayan D vitamini,  temelde 5 gruba ayrılır. Ancak bu grupların içinde D1-D2-D3 vitaminleri öne çıkar. D2 ve D3 vitamini ihtiyacımız olan temel vitamin türlerindendir. 

D Vitamininin; 

•           iskelet sistemi

•           bağışıklık sistemi, 

•           kolon ve meme kanseri oluşumuna engel olmak için, 

•           diyabetin önlenmesi ve tedavisi, 

•           cilt sağlığı, 

•           kalp hastalıklarının önlenmesi,

•           depresyon 

gibi hastalıkları önlemede önemli bir yeri vardır.

D Vitamini Eksikliği Belirtileri Nelerdir? 

Vitaminlerin eksikliği insanlarda belli başlı hastalıklara neden olabilir. Günümüzün yaşam standartları, kapalı ofislerde çalışmak, bahçesi bulunmayan evlerde yaşamak zorunda kalmak, yetersiz beslenme ve hareketsizlik D vitamini eksikliğine neden olabilir, çünkü en büyük D vitamini kaynağı güneştir.  Bu yüzden de sağlıklı güneş ışığı almamak D Vitamini eksikliğinin en önemli sebeplerindendir.

D Vitamini eksikliği belirtilerini sıralayacak olursak;

•           Genel vücut ağrısı,

•           Yorgunluk/halsizlik,

•           Kemik/Eklem ağrısı,

•           Saç dökülmesi/ kafa derisinde pullanma,

•           Tırnak kırılması,

•           Değişken ruh hali/depresyon,

•           Uykusuzluk,

•           Sık enfeksiyon geçirme, 

•           Belirli büyüme ve gelişme geriliği, 

•           Aşırı terleme,

•           Sürekli üşüme,

•           Yer ve zaman algısında bozukluk,

•           Kusma,

•           Kabızlık,

•           Kilo kaybı, 

•           Hipertansiyon,

gibi belirtiler, D vitamini eksikliğinde görülen en yaygın belirtilerdir.  

D Vitamini Faydaları Nelerdir?

Her vitaminde olduğu gibi doğru vitamin alımı ve vücudun ihtiyacı doğrultusunda alınan D vitamini, insan vücuduna faydalıdır. Doğru vitamin türü ve ihtiyaç kadar alınması önemli bir noktadır. D Vitaminin faydalarını sıralamak gerekirse;

•           Bağışıklık sistemini kuvvetlendirerek, hastalıklara neden olan virüs ve bakterilerle savaşarak vücudu hastalıklara karşı korur.

•           Ruh halini düzenleyerek, kronik yorgunluk halini önleyerek depresyonu azaltır.

•           Kalsiyum ve fosforun vücutta emilimine yardımcı olarak kemik sağlığını korur.

•           İnsülin seviyesini düzenleyerek diyabet riskini azaltır.

•           Hücreler arası iletişimi düzenleyerek, kanserli hücrelerin yok oluşuna yardım eder , sağlıklı hücre oluşumuna destek olarak kanseri önlemede etkilidir.    

•           Beyin gelişim ve fonksiyonlarını düzenlenmesine yardımcı olarak, sinir sisteminde önemli düzenleyici bir rol aldığından bilişsel bozuklukları önleme konusunda faydalıdır. 

•           Cilt hücrelerinin gelişmesine destek olarak, cildin onarılmasına, yaraların çabuk iyileşmesine yardımcı olur.

D Vitamini Bulunan Besinler  Nelerdir? 

D Vitamini İçeren Meyveler; 

Vitaminler çevresel faktörlerden vücuda alındığı gibi gıdalardan da vücuda alınmalıdır. Güneş( çevresel faktörler), besinler yeterli değilse tıbbi ek takviyeler de alınabilir. Bunun için öncelikle doktorla görüşme yapmak gerekir. Ancak, ilk olarak düzenli beslenmeyi hayatımıza entegre etmemiz gerekmektedir. Bu yüzden D vitamini içeren meyveleri sizin için sıraladık. Bu meyveler;

Aslına bakılırsa hemen hemen her meyvede D vitamini bulunur. Ancak özellikle sıralamak gerekirse;

•           Portakal; C vitamini deposu olarak bilinse de portakal D vitamini açısından da önemli meyve türüdür.

•           Elma; kışın tüketilmesi gerekli ve D vitamini içeren önemli bir meyvedir. 

•           Karpuz; Yazın belki serinlemek için yesek de aslında güneş görmesi ve güneş gördükçe tatlanması sebebiyle kapuz da D vitamini içeren önemli meyvedir. 

•           Muz; Temel de A vitamini ile anılsa da aslında D vitamini içeren ve tüketilmesi gereken meyvedir.

•           Üzüm; sonbaharda tüketilebilen D vitamini açısından vücuda yarar sağlayabilecek bir meyve türüdür. 

gibi meyveler D vitamini içeren meyvelerdir. 

D Vitamini İçeren Sebzeler; 

Düzenli beslenmek ve her türlü besini vücuda almak vitaminleri, asitleri ve yağları vücuda almak açısından önemlidir. Bu yüzden dengeli beslenmek, besin ayırt etmemek gerekir. D vitamini açısından da düzenli ve dengeli beslenmek önemlidir. Sizin için yemek listenize eklemeniz gereken D vitamini içeren sebzeleri listeledik. Bu sebzeler; 

•           Havuç;  D vitamini açısından önemli bir yere sahip olan havuç, göz sağlığı, çeşitli kanser türlerinin oluşumunu ve yayılmasını engelleyen sebzedir. 

           Brokoli; Kemik ve diş sağlığı açısından tüketilmesi gereken D vitamini açısından zengin sebze türüdür. Kemik gelişimi için çocuklar muhakkak tüketmelidir.

•           Mantar; D vitamini içeren sebzedir. Diyet listelerinde kas sistemi ve yağ oranını azaltmak için kullanılır. 

gibi sebzeler D vitamini içeren sebzelerdir. 

D Vitamini İçerek Yiyecekler;

D vitamini sadece sebze ve meyvelerde bulunmaz. Diğer yiyeceklerden de vücuda D vitamini almak mümkündür. Bu yiyecek türleri; hayvansal yiyecekler, süt ve süt ürünleri, deniz ürünleri D vitamini açısından önemlidir. Bu listeyi hazırlarken vejetaryen ve vegan beslenen okuyucularımızı da düşündük. D vitamini içeren yiyecekler şöyledir;

Deniz Ürünleri;

Özellikle yağlı balık türleri D vitamini açısından oldukça zengindir.

Yağlı balıklar; 

•           Soman 

•           Uskumru

•           İstiridyeler

•           Karides

•           Sardalya

•           Hamsi

Hayvansal Ürünler;

•           Tavuk

•           Kırmızı et

Süt Ürünleri:

•           İnek Sütü

•           Yoğurt 

•           Peynir

•           Margarin

•           Tereyağı

•           Kefir

Vegan ve Vejetaryen Ürünleri;

•           Tahıl

•           Badem sütü gibi bitki bazlı süt çeşitleri

•           Soya/Soya Peyniri

D Vitamini içeren yiyeceklerdir.

D Vitamini Nasıl Kullanılır?

D vitamini yaşa, cinsiyete ve hareket durumuna bağlı olarak kullanımı değişmektedir. Bu yüzden bütün vitaminlerin kullanım durumu gibi D vitamini dozu da kan tahlili ve doktor kontrolü gerektirdiğini unutmamak gerekir. Doktor kontrolünde alınmadığında vücut sağlığı üzerinde yan etkileri olabilir. Ancak, hangi durumlarda nasıl kullanılabileceğini sizin için derledik. D vitamini;

•          D vitamini sıvı halde ise ekmeğe damlatılarak, tablet formunda ise bir bardak su ile alınmalıdır.

•           Sabah alınmalıdır, akşam alınan çarpıntı ve uykusuzluk yapabilir. 

•           Herhangi bir ilaç kullanıyorsanız, doktorunuza danışmadan D vitamini kullanmayın çünkü kullandığınız ilacın etkisini düşürebilir ya da yan etkilerini arttırabilir. 

•           Doktorun önerdiği doz kadar ve çeşiti kullanılabilir.

B12 vitaminin faydaları Nelerdir?

B12 vitaminin faydaları Nelerdir?

B12 vitamini, vücutta az miktarda depolanabilen vitamin türüdür. Vücut için birçok faydası bulunan B12 vitaminini, “B12 Vitamini Nedir?”, “B12 Vitamini Hapı Nedir?” ve “B12 Vitamini İçeren Besinler Nelerdir?” başlıkları altında topladık. Sağlıklı okumalar!

B12 Vitamini Nedir? 

B12 vitamini, suda çözünen, DNA sentezi, yağ asitleri ve amino asitlerin vücut tarafından emilimine yardımcı olan ve vücuttaki eksikliği muhakkak giderilmesi gereken vitamin türüdür. Protein metabolizmasında çalışır. Bileşenlerinde kobalt mineralinin bulunması nedeniyle “kobalamin” olarak da bilir. Sağlıklı insan vücudunda, karaciğerde 2mg ve vücudun diğer kalan bölgelerinde 2 mg olmak üzere 4 mg bulunması gerekir. Hamile kadınlarda ya da emziren kadınlarda bu oran değişiklik gösterebilir. B12 vitamini, sinir dokusu, beyin fonksiyonlarını koruma ve alyuvar üretilmesi açısından oldukça önemlidir. Vücutta kendi kendine üretilmez ve depolama miktarı düşük olduğundan  besinlerden ya da tıbbi takviye ile alınmalıdır. Tıbbi takviye olarak kapsül  ve iğne çeşitleri bulunmaktadır. 

B12 Vitamini Hapı Nedir?

Yorgunluk, unutkanlık ve kilo kaybı B12 vitamin eksikliğinin en önemli belirtilerindendir. Bu iki belirtinin yanında daha birçok belirti daha bulunabilir. Vücudun düzenli çalışması ve düzenli işleyişi için  B12 vitamin eksikliğinin giderilmesi gerekir. Bu yüzden takviye gıda olarak B12 vitamini hapı tüketilebilir. Unutmamak gerekir ki B12 vitamini hapını kullanmadan önce doktorla ön görüşme yapılması gerekir. B12 hapı, B1, B6 ve B12 vitaminlerinin bileşenlerinden meydana getirilir. Vitamin olma özelliğinin yanında ağrı kesici özelliğine sahiptir. En etkin maddeleri şunlardır;

•           250 g B1 vitamini- tiamin, hidroklorür ve su içerir,

•           250 g B6 vitamini- piridoksin, hidroklorür içerir,

•           1mg B12 vitamini içerir.

B12 Vitamin haplarını kullanırken dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Bunlardan bazıları;

•           Günde 1 tane, bol su ile tüketilmelidir,

•           12 yaşından küçükler için kullanılmamalıdır,

•           Tedavi süresi doktor kontrolünde bitirilmeli ya da uzatılmalıdır,

B12 Haplarını kullanırken yukarıdaki gibi noktalara dikkat etmek gerekir. 

B12  Eksikliği Belirtileri Nelerdir?

Kobalamin, sinir sistemi ve beyin fonksiyonlarını iyileştirme yönünden önem teşkil etmektedir. Bu yüzden de  Kobalamin yani B12 eksikliği muhakkak giderilmesi gerekmektedir. Günde alınması gereken belirli bir kolabamin vücuda alınması gerekir. 14 yaş ve üzerindeki gençler ve yetişkinler 2,4 mg, hamile kadınlar 2,6 mg ve emziren kadınlar 2,8 mg oranında vücuda alınması gerekir. Eğer günlük yeterli düzeyde kobalamin eksikliğinde, vücutta bazı belirtiler gözlemlenebilir. Eğer kendinizde;

•           Halsizlik,

•           Kalpte çarpıntı,

•           İştahsızlık,

•           Ciltte solma,

•           Karıncalanma,

•           Saçlarda dökülme

gibi belirtiler gözlemliyorsanız, sizde kolabamin (B12) eksikliği olabilir. Bu eksikliğin bir an önce giderilmesi gerekir.  Kobalamin eksikliğini gidermek için bir doktora başvurmanızı ve istenilen kan tahlillerine göre takviye gıda almaya başlamanız gerekebilir.

B12 Vitamini İçeren Besinler Nelerdir?

•           Karaciğer, dalak (sakatatlar),

•           Kabuklu deniz ürünleri (midye- istiridye, uskumru),

•           Ton balığı, alabalık, ringa ve uskumru balığı,

•           Süt yoğurt, peynir,

•           Kırmızı et,

•           Yumurta,

•           Tavuk,

gibi besinler, B12 vitamini içeren besinlerdir. Görüldüğü üzere hayvansal gıdalardan alınır. Bu yüzden, vegan ya da vejetaryen beslenme düzeni B12 eksikliğini tetikleyebilir. Bu nedenle, hekimle birlikte beslenme düzeni oluşturmakta yarar vardır.

B12 Vitamininin Faydaları Nelerdir? 

B12 vitamininin vücudun sağlıklı çalışmasında  birçok önemli görevi vardır. Bağışıklık sistemini güçlendiren B12 protein metabolizmasında görev alır. Ayrıca sinir sisteminin doğru ve hızlı çalışmasına yardımcı olur. B12, kemik iliğinde kan hücrelerinin yapımında da görevlidir. B12 vitamini faydaları oldukça fazladır. B12 faydaları aşağıdaki gibidir; 

·       Hücrelerin yapı taşlarından DNA’ yı oluşturur.

·       Protein sentezi sürecine katkı sağlar.

·       Yeni hücre üretilmesini sağlar ve yaşlanmayı önler.

·       Karbonhidratları glikoza çevirir, yağı azaltır ve enerjiyi artırır

·       Merkezi sinir sistemini güçlendirir, sinir hücrelerini onarır

·       Bağışıklık sistemini güçlendirir

·       Unutkanlık, Alzheimer ve Demans hastalıklarını önleyebilir

·       Kansızlığı (anemiyi) önlemeye yardımcı olur

·       Büyük doğum kusurlarını engelleyebilir

·       Kemik sağlığını destekleyip osteoporozu önleyebilir

·       Makula dejenerasyon (sarı nokta) göz hastalığı riskini azaltabilir

·       Depresyonu önler ya da etkilerini azaltabilir

·       Sindirim sistemi için faydalıdır

·       Kalp ve damar hastalıklarına karşı vücudu korur

·       Tansiyonu düzenlemeye ve kolesterolü düşürmeye yardımcı olur

·       Felç riskini önler

·       Saç, cilt ve tırnak sağlığının temel ihtiyaçlarındandır

·       Meme, kolon, prostat, akciğer kanserlerine karşı koruyabilir

E Vitamini Nedir Faydaları Nelerdir?

E Vitamini Nedir Faydaları Nelerdir?

E Vitamini Nedir?

E vitamini, kalp ve damar sağlığını destekleyen ve kansere karşı vücudu koruyan antioksidan grubunda yer alan vitamin grubundadır. Bu vitamin türü,  çeşitli biyolojik duruma bağlı 8 farklı bileşenden meydana gelir. Bu bileşenlerden insan sağlığına faydası olanı ise alfa – tokoferol’dir.  Bitkisel yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, avokado ve kuruyemişlerde doğal olarak E vitamini bulunmaktadır.

E vitamini ihtiyacı besinlerden giderilebileceği gibi, aynı zamanda da takviye gıdalardan da karşılanabilir. E vitamini, genel olarak yaşlanma karşıtı olarak bilinir. Bu vitamin türü, cilt ve saç sağlığını destekler ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Yapılan araştırmalara göre, Alzheimer hastalığına da iyi geldiği gözlemlenmiştir. Düzenli, çeşitli ve sağlıklı beslenen insanlarda E vitamini eksikliğine pek fazla rastlanmaz. E vitamini eksikliği gibi bir durum söz konusuysa, bunun altında yatan neden genetik faktörler olabilir. 

E Vitamini Faydaları Nelerdir?

E vitamini kalp ve damar sistemi sağlığını desteklerken, aynı zamanda da Alzheimer hastalığına da iyi geldiği gözlemlenmiştir. E vitamininin faydaları bunlarla sınırlı değildir. E vitamini faydalarını aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.

·      Bağışıklık sistemini destekler.

·      Kandaki alyuvarların oluşumunu destekler. 

·      Kan dolaşımını düzenler ve kan pıhtılaşmasını düzenler. 

·      Kolesterolü dengeler.

·      Damar sertleşmesini ve damar tıkanıklığını önler. 

·      Yüksek tansiyonu düşürür. 

·      Hücrelerin yenilenmesini sağlar.

·      Yaraların hızla iyileşmesine destek olur.

·      Menopoz dönemindeki kadınlarda menopoz döneminin hafif atlatılmasına yardımcı olur. 

·      Adet sancısını minimuma indirir. 

·      Göz sağlığını destekler.

·      Saç ve cilt sağlığını destekler. 

·      Erkeklerde cinsel performansı destekler.

·      Yaşlanmayı geciktirir. 

·      Vücuda alınan toksinlere karşı vücudu korur.

·      İskelet ve düz kasların fonksiyonlarını destekler. 

E Vitamini İçeren Besinler Nelerdir?

E vitamini, kas sistemi sağlığından, saç ve cilt sağlığına kadar bir çok faydası bulunmaktadır. Bu yüzden de E vitamini içeren besinleri tüketmekte fayda vardır. E vitamini içeren besinler aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  • Badem, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, fındık, ceviz gibi kuruyemişler
  • Zeytinyağı gibi bitkisel yağlar
  • Ispanak, marul, tere, maydanoz, lahana, brokoli, balkabağı, kereviz gibi yeşil yapraklı sebzeler
  • Ton balığı, somon, sardalye ve hamsi gibi balıklar
  • Muz, kivi, avokado,  mango gibi tropik meyveler
  • Domates, Patates
  • Tahıllar, Tereyağı,
  • Kırmızı et, Yumurta

Günlük olarak E vitamini, 14 yaş ve üzeri bireylerin 15 mg, hamile kadınların günde 15 mg ve emziren kadınların ise 19 mg kullanımı önerilmektedir. Çocuklarda ise bu miktar ay ve yaşa göre değişmektedir. Çocukların E vitamini kullanım miktarı aşağıdaki gibi sıralanabilir;

–       0-6 aylık: 4 mg

–       7-12 aylık: 5 mg

–       1-3 yaş: 6 mg

–       4-8 yaş: 7 mg

–       9-13 yaş: 11 mg

E Vitamini Eksikliğinin Belirtileri Nelerdir?

E vitamini eksikliği nadir rastlanan bir durum olsa da yetersiz ve sağlıksız beslenen insanlarda E vitamini eksikliğine rastlamak mümkündür.  E vitamini eksikliğinin temel de 2 nedeni vardır. Bu nedenler;

·      Genetik Faktörler; Rastlanan kalıtsal hastalıklar E vitamini eksikliğine neden olabilir. E vitamini eksikliği bu kalıtsal hastalıkların teşhis edilmesine de yardımcı olur. Kalıtsal olarak E vitamini eksikliğine neden olan hastalıklar 

–       Abetalipoproteinemi 

–       Ataksi (kas koordinasyonu bozukluğu) 

·      Tıbbi durumlar; E vitamini eksikliği, yağ emilimini engelleyen hastalıklardan kaynaklanabilir. Bu hastalıklar da ;

–       Pankreas iltihabı, 

–       Çölyak hastalığı,

–       Kolestatik karaciğer hastalığı, 

–       Crohn hastalığı, 

–       Kısa bağırsak sendromu 

–       Kistik fibrozis

Bu hastalıkların neden olduğu E vitamini eksikliğinin belirtilerine ek olarak E vitmini eksikliği aşağıdaki gibi sıralanabilir;

–       Yürüme veya koordinasyonla ilgili zorluk

–       Kas ağrısı ve kaslarda zayıflık

–       Kas kaybı

–       Kavrama ve odaklanma problemleri

–       Görme problemleri

–       Bağışıklık sisteminin zayıflaması

–       Sindirim problemleri

–       Cilt sorunları

–       Saç dökülmesi

E Vitamini Eksikliğinin Tedavisi Nasıl Olur? 

E vitamini eksikliği belirtileri fark edilirse bir dahiliye uzmanına muayene olamadan, takviye gıda alınmaması gerekir. Dahiliye uzamanı, var olan hastalıklarınızı da göz önünde bulundurarak uygun dozda E vitamini takviyelerinden birini verebilir. Ancak, doktorun önerdiği tedavi yöntemi uygulanmazsa, belirtiler zamanla artabilir ve bu durum ek komplikasyonlara yol açabilir.

E vitamini ilaçları aşağıdaki kriterleri barındıran hastalara verilebilir;

·       Bağırsaklarında yağ emilimi bozuk olanlara

·       Düşük ağırlıklı ya da prematüre bebeklere

·       E vitamini eksikliğine neden olan Crohn, Çölyak gibi kronik rahatsızlığı olanlara

·       Kas zayıflığı olanlara

·       Mide ameliyatı geçirenlere

·       Menopoza giren kadınlara

·       Sancılı adet geçiren kadınlara

·       Yoğun antrenman yapanlara

Anemi nedir?

Anemi nedir?

Kan, insan için yaşamsal fonksiyonları adına “yaşamsal” sıvı olarak tanımlanabilir. Bu sıvının da üretimi organların fonksiyonlarına yerine getirmesiyle mümkün olur. Aynı zamanda kanda bulunan hücrelerin, vitamin ve minerallerin dengeli olması da oldukça önemlidir. Biz de sizin için, anemi hakkındaki bilgileri derledik, sağlıklı okumalar dileriz!

Anemi Nedir? 

Anemi, kansızlık olarak bilinmektedir. Anemi yani kansızlık, kandaki hemoglobin seviyesinin olması gerekenden çok düşük olması olarak tanımlanabilir. Anemi, kırmızı kan hücrelerinin (alyuvar) azalmasıyla meydana gelen bir sağlık problemidir. Genetik yapı, sağlıksız ve yetersiz beslenme gibi durumlar anemiye neden olan durumlar arasında sıralanabilir. Anemi, her yaştan, her cinsiyete kadar her bireyde görülebilir. Ancak, bazı araştırmalar kadınlarda anemiye daha fazla rastlamaktadır. Bunun nedeni ise kadınların regl kanamaları, hamilelik ve doğum süreçleridir. Ayrıca, 65 yaş ve üzeri bireydeler anemiye rastlanma sıklığı daha fazladır.  Anemisi bulunan kişilerde en sık rastlanan belirtirler şunlardır; halsizlik, uyku isteği ve baş dönmesidir. Aneminin temelde 7 türü vardır. Bu türlerden bazıları tedavi edilirken, bazı türleri ise tedavi edilemez. 

Anemi Çeşitleri Nelerdir?

Anemi, kansızlık olarak tanımlanmaktadır. Kansızlığın yani aneminin temelde 7 türü vardır. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir;

·      Kronik hastalık Anemisi; bazı kronik hastalıklar alyuvar oluşumunu engelleyebilir. Bu hastalıklar şöyle sıralanabilir;

–       Kanser

–       HIV/AIDS 

–       Romatoid Artrit 

–       Böbrek Hastalığı

·      Demir Eksikliği Anemisi; Hastalarda en sık rastlanılan anemi türüdür. Eğer vücutta yeteri kadar demir yoksa, anemi görülme olasılığı bulunmaktadır.

·      Megaloblastik Anemi: B9 vitamini ve B12 vitamininin kanda az bulunmasından dolayı meydana gelen anemi türüdür. 

·      Aşırı kansızlık Anemisi (Aplastik anemisi); kemik iliğinin, kırmızı kan hücresi ve beyaz kan hücresi üretmediği durumlarda, kemik iliği yetmezliği gibi durumlarda meydana gelen anemi türüdür. 

  • Hemolitik Anemiler; Alyuvarlarının fonksiyonlarının tamamlandığı zaman, kanda hızlı bir şekilde yok olması durumlarında meydana gelir. 

–       Akdeniz anemisi, 

–       Orak hücreli anemi,

Hemolitik anemi çeşitlerindendir.

  • Kemik İliği Hastalığına Bağlı Anemi; lösemi gibi hastalıkların, kemik iliğindeki kan hücrelerini olumsuz etkilemesi sonucunda meydana gelen anemi türüdür.
  • Malaryal Anemi: Sivrisineklerin insanları sokması/ ısırması sonucunda meydana gelebilen anemi türüdür. 

Anemi Nedenleri Nelerdir?

Kan hücrelerinin üretilmesi ya da işlevini tamamlamış kan hücrelerinin kanda kaybolma durumlarına göre anemi meydana gelebilir.  Bu yüzden de anemiye neden olan sorunu bulup, tedavi etmek oldukça önemlidir. Anemi nedenleri temelde iki başlığa ayrılır. Bu başlıklar;

·      Alyuvar üretimini azaltan faktörler

–       Alyuvar oluşumunda etkin bir rol alan ve böbreklerde üretilen eritropoietin hormonunun yetersiz kalması ya da bu hormonun işlevini tam olarak yerine getirememesi

–       Yetersiz beslenmeden dolayı meydana gelen; demir, B12 eksikliği veya B9 (folik asit) eksikliği

–       Tiroid bezinin, tiroid hormonu salgılamaması durumu 

·      Alyuvar tahribatını artıran faktörler

–       Kanamalar

–       Kazalar

–       Ameliyatlar

–       Bağırsak bozuklukları  (crohn hastalığı ve çölyak hastalığı)

–       Kadınlarda düzensiz-şiddetli adet dönemi ve bir tür rahim hastalığı olan çikolata kisti

–       Gebelik ve çocuk doğurma

–       Siroz (özellikle alkolizme bağlı olarak gelişen)

–       Karaciğer ve dalak bozuklukları

–       lenfoma, lösemi gibi bazı kanser türleri

–       Bazı ilaçlar veya toksine maruz kalmak

–       Bazı enfeksiyonlar, kan hastalıkları, otoimmün bozukluklar

–       Kan uyuşmazlığından kaynaklanabilen alyuvarların yıkımı (hemoliz)

–       Genetik bozukluklar (Akdeniz anemisi –talasemi- ve orak hücre anemisi gibi)

Anemiye İyi Gelen Besinler Nelerdir? 

Anemi, şiddetli yorgunluk, ağız kenarlarında ve vücudun bazı yerlerinde çatlaklar, sıcak aylarda bile el ve ayakların buz gibi olması gibi belirtilerle anlaşılabilir. Bu belirtileri gidermek için bir noktada tükettiğimiz besinlere dikkat etmemiz gerekmektedir. Bazı besinler anemi hastalığı tedavisinde destekleyen besinler olabilir. Ancak, unutulmaması gereken nokta durum ne olursa olsun, bir hekime danışmak  gerekir. Anemiye iyi gelen besinler aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  • Sığır eti ve diğer etler,
  • Fasulye, mercimek, demir takviyeli tahıllar, 
  • ıspanak gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler ve 
  • Kurutulmuş meyveler 
  • Yeşil bezelye, 
  • Barbunya, 
  • Yer fıstığı ve 
  • Ekmek, tahıl, makarna ve pirinç tahıl ürünleri
  • Süt ve süt ürünleri 
  • Besinler narenciye ve meyve suları, biber, brokoli, domates ve çilek
  • Çekirdekli kuru siyah üzüm
  • Isırgan otu

Anemiye iyi gelen besinlerin dışında doktorunuza danışarak, çeşitli takviye gıdaların tüketilmesi de anemi şikayetinizin azalmasına yardımcı olacaktır.